Web Tasarım Ankara

ÇOCUKLARIMIZI TANIYOR MUYUZ?

Hiç düşündünüz mü çocuğunuzu gerçekten tanıyıp tanımadığınızı? Eminim ki bu soruya birçok kişi “Yok daha neler, çocuğumu tabi ki tanıyorum” şeklinde cevap verecektir. Oysa günümüzde anne-babaların çoğu çocuklarını tanıdıklarını zannetseler bile, aslında gerektiği kadar tanımıyorlar. Çocuklar anne-babalarının yanında farklı bir karakter, arkadaşlarının yanında ise farklı bir karakter sergileyebiliyor.

Eğitimciler ve gelecek uzmanları 2003 yılından sonra doğan nesli “Z kuşağı” olarak tanımlıyorlar ve bu kuşağın sadakatsiz olacağını tahmin ederek onların gönlüne küçük yaşlardan itibaren girmenin planlarını yapıyorlar.

Şimdilerde (2004)  17-20 yaşlarında olan nesilde de sadakatsizlik örneklerini gitgide artan bir biçimde gözlemliyor ve yaşıyoruz. Bu örneklerden yola çıkarak bir de “Z kuşağı”nın nasıl olacağını düşünüp “Vay bizim halimize !” diyerek kara kara düşünmemek mümkün mü?

Çocuklarımızı yakından gözlemlemeli, onların bütün olumlu ve olumsuz yanlarını saptamalı ve olumsuz özelliklerini olumluya çevirmenin  mutlaka bir çaresini bulmalıyız. Çünkü bizler çocuğumuza karşı ilgisiz kalmayı sürdürdükçe temel değerlerden giderek daha yoksun bir kuşak gelecek. Sonra daha kötüsü, daha kötüsü… Bu da o toplumun temellerinin çatırdayarak en sonunda çökmesi demektir.

ÇOCUĞUM... EN GÜZEL ARKADAŞIM...

Çocuklarımızı tanımanın en güzel yolu onunla arkadaş olmaktır. Ona zaman ayırmak ve onunla keyifli dakikalar geçirmektir. Şunu bilmelisiniz ki hiç bir ekonomik, siyasal ve toplumsal faaliyet çocuğunuz kadar önemli değildir. Yıllarca çalışıp didinirsiniz ve hatıra sayılır bir servet yaparsınız ama bir de bakarsınız ki ihmal ettiğiniz çocuğunuz o serveti bir çırpıda yok etmiş. Yine “dünyayı kurtarmak için” bir takım faaliyetler yürütürsünüz ama bir de bakarsınız ki daha ailenizi bile kurtaramamışsınız ve çocuğunuz göz göre göre elden gitmiş.

Bu yüzden sorumluluk sahibi bir anne-babanın hayattaki en öncelikli görevi çocuğunu tanımak, anlamak ve en iyi şekilde yetiştirmektir. Yer yüzünde çocuğunu hayırlı evlat olarak yetiştirmiş olmaktan daha yüce bir makam yoktur. Unutmayalım ki herkes çocuğunun hayırlı evlat olması için çırpınsaydı dünya zaten hiçbir ek çabaya gerek kalmaksızın kendiliğinden kurtulmuş olurdu.

BİLGİ DEĞİL İLGİ

Çocuk eğitimi, çocuğun zihnine rasgele bilgi yüklemek değildir. Bilgide keramet olsa bilgisayarlar tek başlarına çağdaş toplumlardaki en saygın ve en değerli şahsiyetler olurdu. Yine, bilgide keramet olsa, yüksek öğrenim görmüş olan ya da pahalı eğitim kurumlarında okuyanların istisnasız tümü çok olağan üstü şahsiyetler olurdu. Ama gerçeğin çarkları hiç de böyle işlemiyor.

Çocuk eğitimi “çocuğun kalbine duygu yüklemek” tir. Geçmişteki ve günümüzdeki değerli kişilere baktığımızda onların sahip oldukları rutin bilgilerden daha çok saygın şahsiyetleriyle ön plana çıktıklarını görürüz.

Ruhsal açıdan niteliksiz bir insana bütün büyük kitapları ezberletseniz bile onun yine de değerli bir şahsiyet olmasını sağlayamazsınız. Elde edebileceğiniz tek şey kendisine bunca bilgiyi yüklediğiniz için toplumsal yükümlülüklerini daha da artmış olmasıdır.

İLETİŞİM NEDEN ÖNEMLİ

Başkalarıyla sağlıklı bir iletişim köprüsü kurabilmek günümüzde tek başına ve uzman desteğiyle olmaksızın bir hayli zor başarılan gerçek anlamda profesyonel bir iş kolu konumuna geldi. Her gün onlarca olumlu ve olumsuz mesaj alan topluma seslerini doğru bir biçimde ulaştırmak isteyen siyasetçiler, çalışanıyla sağlıklı iletişim kurmayı hedefleyen yöneticiler ve çocuk eğitimi ile ilgili daha fazla donanım kazanmak isteyen aileler bu gibi konularda danışmanlardan, uzman halkla ilişkiler şirketlerinden ve psikologlardan destek almak durumunda kalıyorlar.

Yine, tüketiciye ulaşmak isteyen firma sahipleri markalarını halka tanıtabilmek için kendileri adına değişik reklam teknikleri geliştiren ajanslara yüklü miktarlarda paralar ödemektedirler.

İletişimsizlik, devletlerin güdük kalıp daralmasına ve siyasal partilerin gerilemesine sebep olduğu gibi toplumun çekirdeği durumundaki ailenin de parçalanmasına neden olur.

İletişimin olmadığı yerde kesinlikle ihmal de vardır. “Tanı”ların yerini “Sanı”lar, “Sevgi”nin yerini “Nefret” , “Güven”nin yerini “Korku” , “Toplantı”nın yerini “Dedikodu” , “Çözüm”ün yerini “Karmaşa” almıştır. Sevgi dolu bir dünyada yaşamak istiyorsak önce kendi ailemizde bir sevgi medeniyeti oluşturmak zorundayız. Bu topraklarda sözünü ettiğimiz o sevgi medeniyetinin mayası fazlasıyla mevcuttur.

Bırakın insanı, zamanında göçmen kuşlar için bile vakıflar kurmuş, ihtiyaç sahipleri için “sadaka taşları” çözümünü getirmiş ışıltılı bir medeniyetin varisleri olarak insana saygı ve sevgiye dayalı bir toplum düzeni oluşturmak hepimizin en temel görevidir.

Sevgi medeniyetini yeniden kurabilmek için ailemizin bireyleriyle, akrabalarımızla, arkadaşlarımızla, komşularımızla, personelimizle ve toplumun diğer üyeleriyle daha yakın ilişkiler içinde olmalı, birbirimizi iyice tanımalı ve anlamalıyız. İletişim “izlemek” demek değildir. İletişim “karşılıklı temas” kurmaktır. Erişkinlerde olduğu gibi o toplumun yarınlarının yapı taşı olan çocuklarımızla da sağlıklı iletişim kurmalıyız. Çünkü iletişimde keramet vardır.

Fizyoterapist

Elmas ŞİRİN

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...